Herşeyi iyi yanından görmeyi kim öğretti bize...?

Sıradanlıktaki derinliği seviyorum, çünkü her şeyin bir vakti vardır, her anın kendine mahsus bir hikmeti… Hayatın alelade koşturmacasında, büyük hedeflerin peşinden sürüklenirken bazen en küçük ve en mütevazı anlar insanın ruhunu ferahlatır.Zamanın ne kadar hızla geçiyor olduğunu fark etmeksizin, o anın içinde kaybolmak, kendini bulmaktır. Bir bahar sabahında, hafifçe esen rüzgarın yüzünü okşaması gibi; bir akşam vaktinde, güneşin ufukta kayboluşunu izlemek gibi… O anlarda dünya sanki durur ve sadece seninle içindeki huzur kalır. Her şeyin kendi mekânında ve kendi vaktinde olduğu zaman, bir insan ne kadar mutlu olabilir?
Üstünde dumanı tüten bir bardak çayın tadı, yavaşça dökülen yağmurun pencereden içeri süzülen sesi, ya da bir kuşun kanat çırpışı… Bunlar, dışarıdan bakıldığında sıradan, belki de basit gibi görünen hâller, fakat insan kalbinin derinliklerine hitap eder.O kendi içindeki dinginliği bulmak, aslında büyük bir sükûnet barındırır. Bir göğün maviliği altında, hiçbir telaşın olmadığı bir anda; ne kadar basit olsa da bir tebessüm, insanın ruhunu derin bir huzura taşır. Ve ben, her defasında bu sade anların içinde kaybolmayı severim. Zira her şeyin en güzel hali, sade ve doğal olanıdır.
İşte o anda, huzur sarar içimi. O kadar derin bir huzur ki, dünya ne kadar gürültü çıkarırsa çıkarsın, o an yalnızca ben ve içimdeki dinginlik var. Bu öyle bir zenginlik ki, her anı içerisinde bir dünya barındırır. Her sabah yeniden doğan güneşin ışığında, ardında bir hayır barındıran rüzgarın hafifçe yüzümdeki izleri silmesinde; bir dostla edilen sohbette, eski zamanlardan kalma bir kelimenin aniden hatırlanmasında… Bütün bunlar, hayatın kendisinde birer hazine gibidir.
İçinde kaybolduğumuz zamanlar, büyülü bir şekilde geri dönüp bize huzuru getirir. Hiçbir zaman acele etmeden, her şeyin kendi vaktiyle olmasına müsaade ederek yaşamak, insana öylesine bir dinginlik verir ki, dünya ne kadar gürültülü olsa da, ruhu o kadar sakin olur. İşte o zaman, insanın içi huzurla dolar, tıpkı eski zamanların saraylarında bir köşe odada, yalnızca kuş sesleriyle uyanmanın verdiği huzur gibi.Ve bu öyle bir his ki, çoğu zaman aradığımız yerin, en basit yer olduğunu fark etmekle gelir....Belki de evrenin en derin sırrıdır. En büyük mutluluk, büyük hayallerde değil, küçük ve sade anlarda gizlidir. Tıpkı eski zamanlardan kalan bir kelam gibi; sade ama bir o kadar etkileyici ve anlamlı… Ve bu anlarda, huzur bulduğumda, tüm dünya birden gülbahar gibi olur, içimde sümbül kokuları ve güller açar...


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İLK HEYECAN DENEBİLİR Mİ

Bir Zerre Tefekkür..💌

Bir Emanet Gibi...

Hâmuşân..

Vefânın Sükût Edemeyen Lisanı..

Kandan Put Yapanlar