Kayıtlar

Mayıs, 2025 tarihine ait yayınlar gösteriliyor
Tevekkül ne diye sorsanız, en yorgun anında başını kaderin omzuna yaslamaktır derim.. Bilirim ki her gecenin ardı sabah, her sabrın ucunda bir lütuf gizlidir. Ve bazen hiçbir şey değişmese dahi, sen değişirsin.
Ne vakit bugünün sert rüzgârlarında yorulsam, mazinin latif rüzgârına sığınırım..Herkes bilmez belki; Orası, kalbin sabırla andığı bir sükûn limanıdır...
Ben gösterişli amellerin değil, gizli sevdaların insanı olmak istiyorum. Bir tesbih tanesi gibi sabırla, bir secde gibi sessizce… İstemem insanların övgüsünü, gözlerinin takdirini. Kalbimle hatırlanmak istiyorum; saf, temiz ve yalnızca Sana ait bir sevdayla.. Gösterişsiz, sessiz, samimi… Sen bil, o yeter bana..
Tüm duygular yaşanıp bittiğinde, öfke yetersiz kaldığında, içini parçalayan şiddetli bir his gelip kurulur.. Yalın,derin ve dehşetli bir üzgünlüktür bu..Bitirilen insanlığa, canileşen insana dair, dibi görünmeyen bir üzgünlük...
Dünyanın aldatıcı seyrinde kaybolmak değil muradım. Ben özümde seni arayan bir münzeviyim...
Bilirim, ben noksanım… Lâkin senin lutfun, benim eksikliğime kefildir. Her seherde gözyaşı dökenler, Yârini sevenler değil midir?
Ne garîb zamândayız ki, sâatlerin tik-takı dahî kalbin ritmine yabancı…
Peki her geçmiş, güzel anılarla doldurduğumuz bir fotoğraf albümünden mi ibarettir...?

Sükûtun Gölgesinde Buldum Kendimi..

Ben ki aşkın pervânesi, gönlün seyrânîyim... Ne yandım şikâyet ettim, ne üşüdüm serzenişle, Zîrâ bildim ki her hâl, Hakk’ın bir nazarıdır. Göründüğü gam, özünde devâdır. Nice gece, gözüm göğe kilitli, Sükûtun ipeğiyle sarındım. Bir nida beklemedim semâdan, Zira bilirim, Rabbim sessizlikle konuşur. Dünyânın gürültüsü sustuğunda, Kalbimde bir ince hikmet işitirim: “Ey cân, tevekkülde sır, sabırda nur gizlidir.” Her kırılış, bir uyanıştır; Her bekleyiş, vuslata bir adımdır. Şikâyetim yok, Zîrâ kalbim hâlinden razı. Giden gitsin, kalan Hakk’tan ise bâkîdir. Ben, varlığı eşyada değil, Bir tebessümde, bir duâda, bir secdede bulurum. Şimdi susarım, Zira sükût, kelâmdan üstündür bazen. Dilim susar, kalbim zikreder: “Yâ Sabûr, Yâ Vedûd, Yâ Hû…”
“Ey gece… Sana söylenen, fecre varmaz. Zîrâ sen, gönlümün mahremisin.”
Bazen sana sesleniyorum, ama sesim sana ulaşmıyor gibi hissediyorum. O anlarda bir fâsıl açılıyor aramıza. Gel diyebiliyorum, ama seni bulamıyorum. O kadar uzaksın ki, o kadar çaresizim. Ama belki de asıl korkum, seni sevmenin ihsanıdır; senin içindeki ezelî acıyı anlamak, onunla bir olmak. Zaman zaman bu korku, beni kuşatıyor ve her yönüyle sarıyor. Gel diyorum, fakat seni bulamıyorum… Belki de kaybolan öz değil, kaybolan benimdir.
Bir an düşün… Zaman geçerken, kalbinin içinde bir ses duyar gibi olursun. O ses, yazgıdır. O sesin yankıları, bazen içindeki en karanlık köşeyi aydınlatırken, bazen de seni bir kuytuya çeker, yalnızlıkla yüzleştirir. İnsan, bu sesin ne olduğunu çözmeye çalışırken, bir süre sonra fark eder ki, yazgıyı anlamak değil, onu kabul etmek gerekir. Çünkü yazgı, ne geçmişte ne de gelecekte aradığımızda bulunur. O, yalnızca şu anda, her anın içinde saklıdır...
Bir çocuğun yutkunmalarında gizlenmiş kırgınlıklar… “Nasılsa geçer” diyerek unuttuğum, üstünü örttüğüm her şey, hâlâ onun avuçlarında....
"Deli misin,neden gülüyorsun." Dünyanın en saçma cümlesi ilan edilmeli zannımca.. Çünkü bir insan gülüyorsa oldukça sağlıklıdır.. Saçma sapan şeylere gülüyor olsa bile mutlu olmaya açıktır.. Zararsızdır.. Çünkü herne olursa olsun,ne yaşarsa yaşasın,kendini iyileştirmeyi tercih ediyordur.. Baktığımız zaman ruhsal sorunları olan, psikolojisi bozuk kesimdeki insanların asla hayatla ilgili umudu kalmayan, gülmeyi unutan insanlar olduğunu görebiliriz..
Benim kalbim, sadece bir insanın beni anlama arzusuyla yetinmeyecek kadar derin. Bir bakış, bir kelâm, belki bir suskunluk… İnsan ilişkileriyle doğru düzgün bir bağ kurmak çok zordur. Çünkü herkes, kendini sevdirmek için bir çaba sarf ederken, kimse bir başkasını olduğu gibi kabul etmek için gayret etmez..

Şiirimsi..

Bir gün var ki, meçhûl bir sabâhın seherinde, Yollar kesişir belki, alnımız yazgısınca. İşte o dem, âlem durur, vakit donar, Ve ben derim ki: "İşte budur beklediğim cân!" Ey gelmemiş sevgili, bu kalb sana mecâzdır, Her vuruşu duâdır, her hecesi hicrandır. Vuslatınla doğar elbet bir nûr-i bedî, Zîrâ aşk, sabrın ta kendisidir, yâr-i hakîkî.
Sen susarsın, ben dinlerim. Sen yokken bile, en derin muhabbettir içimde senin sessizliğin...

Vefânın Sükût Edemeyen Lisanı..

Sadâkat öyle bir cevherdir ki, zamânın cilâsı onu ne soluklaştırabilir, ne de eskitebilir. Kişi, bir gönüle, bir dâvâya yahut bir ahde sadâkat ile bağlanmışsa, artık onun duruşu rüzgârla savrulan yaprak misâli olmaz; kök salmış bir çınar gibi sâbit ve metin olur. Sadâkat, her hâl ü kârda rü’yet olunan bir mefkûredir. Ne menfaat ile ölçülür, ne de zamân ile tükenir. O, fırtına koptuğunda gemiyi terk etmeyen kaptanın vakarında; yangın büyürken elini değil, canını uzatanın cesâretindedir. Sadık olan, her daim dimdik duran, hatırdan değil, hakikatten beslenen kimsedir. Vefâ, dilde kaldıkça nâkıstır; sadâkat ise amelde kemâle erer. Gün olur, sevdâya mihnet düşer; gün olur, dostluk imtihâna çekilir. İşte o demde, sadâkatin kıymeti zuhûr eder. Yâr dâim göz önünde iken değil, hasretle anıldığında sadık kalmak marifettir. Söz verip de dönmemek, sevip de vazgeçmemek, işte bu hâl adamı adam eyler. Zamâne insanı, sadâkati zayıflık addeder; hâlbuki o, yüreğiyle sebat edenlerin nişânesidir. Kimi sal...
“İyiyim” diyorum genelde, çünkü açıklamaya kalkınca daha da yoruluyorum. Anlamayacaklarını bildiğim bir şeyi tekrar tekrar anlatmak, içimdeki sessizliği büyütüyor..

Biraz İçsel..

Kalabalıklar içinde suskun bir yolcuyum ben. Herkes konuşuyor, herkes anlatıyor, fakat kimse dinlemiyor. Ne vakit içimi aralamak istesem, kelâm boğazıma takılıyor. Zira sözün karşılığı yoksa, söylemenin de bir hükmü kalmıyor. Ey gönlüm… Sen ki nice zamandır taşırsın söylenemeyenleri… Bilsen kaç kez niyet ettim anlatmaya. Lakin her cümlem, yolda kaldı. Çünkü insanlar anlamaktan ziyade, hükmetmeye meyilli. Ben artık yalnızca kendime konuşuyorum. Geceyle dost, sessizlikle kardeş oldum. Çünkü bazı hisler vardır; yalnızca hissedilir, söze döküldüğünde eksilir... Öyleyse gel yine susalım..Hislerimiz incinmesin...🍁
Ey zamanın sert rüzgârı, beni niçin savurursun..?