Bloğuma hoşgeldin... Uzun metinlerin tamamını görüntülemek için "devamı" na tıklayabilirsin..Sayfa sonunda "Diğer Yayınlar" kısmına tıklayarak yazmış olduğum diğer yayınlara ulaşabilirsin...🌼
Bağlantıyı al
Facebook
X
Pinterest
E-posta
Diğer Uygulamalar
Ne vakit bugünün sert rüzgârlarında yorulsam, mazinin latif rüzgârına sığınırım..Herkes bilmez belki;
Orası, kalbin sabırla andığı bir sükûn limanıdır...
İlk yazım.. Ve oldukça heyecanlı bir ben. Bloğumla kurduğum ilk bağım. Nereye kadar gider bilinmez bir yolculuğa adım atar gibi hissediyorum.. Kendime ufak bir hatırlatma olsun istiyorum bu yazı.. Her şeyden önce bazı anların, sade ve saf haliyle daha büyük anlamlar taşıdığına inanıyorum.. Bu yüzden hislerimi bu ufak satırların içine saklıyorum.. Çünkü bazı zamanlar üzerinde kendi halindeliğin güzelliğini taşır.. Ve bende bir şeyleri çokça uzatmayarak kendime HOŞGELDİN.. diyorum.. Ve bloguma gelen ve bunu okuyan tatlı misafirim..Şayet sana da hisli bir yürek lazımsa, benim dünyama HOŞGELDİNN.
Farkındalık, basîret sahibi olmanın ilk merhalesidir. Ki insan, ne vakit nefsin gürültüsünden tecerrüd edip sükûnetin lisanını işitir, işte o demde hakikatin kapısı aralanır. Varlık âlemi, vuslatla dolar; gönül, inkisarından sıyrılır ve huzurun rengine boyanır. Her an, bir hikmet ile müzeyyen; her hâl, bir imtihan ile meşbû’dur. Lakin gaflet perdesiyle örtülmüş göz, ne hikmeti görebilir ne de nimeti idrak edebilir. Farkında olmak, Hakk’ın lütfuna mazhar olmanın en nâzenin yoludur. Ki bir zerre tefekkür, bin rekât nafile ibadete bedeldir, derler arifler. Şükür, sadece lisân ile olmaz; kalbin secdeye varmasıdır asıl olan. Mevcûdatın her nefesi bir hamd, her varlığı bir delildir. Dağların sükûtu, kuşların nağmeleri, rüzgârın ninnîsi... hepsi birer tesbîh, birer şükürdür aslında. Ey gönül! Şikâyet ile perîşân olma. Her mihnet, içinde bir rahmet taşır. Her dert, sana döndüğün yolu gösterir. Fark ettiğinde, hamd ettiğinde, yalnız olmadığını idrak edersin. Zira Mevlâ, kulunun kalbinden geçen ...
Zaman, artık eskisi gibi akmıyor. Eskiden bir ırmak idi; derinden çağlar, içini arındırırdı insanın. Şimdi ise gürültülü bir sel misali, ne önüne kattığını bilir ne de ardında ne bıraktığını. Bu çağ… ne hazin ki ruhu incitiyor, kalbi köreltiyor. Ve ben diyorum ki: En büyük mesele, bu çağın içinden temiz çıkabilmektir. İnsan, evvel zamanlarda kalbini pusula kılar, gönlünün izinden yürürdü. Lâkin şimdi akıl çok, hikmet az. Ses çok, sükût yok. Kalabalık çok, yoldaşlık yok. Herkes bir yerlere yetişmekte, amma kimse kendine varamamaktadır. Nefis, her köşe başında bir pusu kurmuş; insan, kendinden bihaber geçip gitmektedir ömrün içinden. Şimdi sorarım kendime, "Temiz çıkmak" ne demektir bu hengâmeden? Belki de kalbinin sesini bastıran gürültüye rağmen susmamak demektir. Belki de el uzatıldığında yüreğini çekip almamak. Harama göz dikmemek, zulme göz yummamak. Kalbini zırh kılmak nefsin oklarına karşı. Temiz kalmak… yani kirletmemek vicdanı menfaat uğruna. Herkesin kendine döndüğü b...
Hava kararıp herkes hanesine çekildiğinde, savaşın getirdiği acılar tazelenir...🍂 Karanlık şehri örttüğünde, gün boyu gizlenen acılar göğe ulaşır.. Işte ondandır havadaki bu hüzün kokusu...🍂 Geceye bir armağan... (Aytekin Ataş=Var Git Ölüm 🎶)
Sadâkat öyle bir cevherdir ki, zamânın cilâsı onu ne soluklaştırabilir, ne de eskitebilir. Kişi, bir gönüle, bir dâvâya yahut bir ahde sadâkat ile bağlanmışsa, artık onun duruşu rüzgârla savrulan yaprak misâli olmaz; kök salmış bir çınar gibi sâbit ve metin olur. Sadâkat, her hâl ü kârda rü’yet olunan bir mefkûredir. Ne menfaat ile ölçülür, ne de zamân ile tükenir. O, fırtına koptuğunda gemiyi terk etmeyen kaptanın vakarında; yangın büyürken elini değil, canını uzatanın cesâretindedir. Sadık olan, her daim dimdik duran, hatırdan değil, hakikatten beslenen kimsedir. Vefâ, dilde kaldıkça nâkıstır; sadâkat ise amelde kemâle erer. Gün olur, sevdâya mihnet düşer; gün olur, dostluk imtihâna çekilir. İşte o demde, sadâkatin kıymeti zuhûr eder. Yâr dâim göz önünde iken değil, hasretle anıldığında sadık kalmak marifettir. Söz verip de dönmemek, sevip de vazgeçmemek, işte bu hâl adamı adam eyler. Zamâne insanı, sadâkati zayıflık addeder; hâlbuki o, yüreğiyle sebat edenlerin nişânesidir. Kimi sal...
İnsan, çamurla nefes arasındaki sırdır. Ne toprak tam anlamıyla onu tutar, ne de gök tastamam kabul eder. Fakat ne zaman ki kendi çehresini aynada aramaktan vazgeçip, başkasının yüzünü baltayla oymaya kalkar, işte o vakit insan olmaktan çıkar, suret olur, heykel olur; kandan put yapar. Irkçılık… Bir akıl tutulması değil bu; bir vicdan iflası, bir ruh intiharı. Bir damla kanda bin yalan arayanların, aynı çamurdan yaratılmış kardeşlerine cellatlık taslaması. Ey ırkçılıkla yücelen aldanmış zihin! Senin kudret sandığın şey, mezar taşına kazınacak bir isimden öte değil. İnsanı, et renginden üstün bilen anlayış; kalbin rengini hiç mi düşünmedi? Biz ki bir anne duasının gölgesinde büyümüş milletiz. Biz ki bağrında Yunus’u, Mevlânâ’yı, Hacı Bektaş’ı barındırmış, taşla geleni gül ile karşılamış bir medeniyetin çocuklarıyız. Sen hangi cehennemden doğurdun bu ayrılığı? Irkçılık; merhametin boğazlandığı, adaletin kelepçelendiği yerdir. Orada fikir değil, kin konuşur. Orada insan değil, kabile yaşa...
Yorumlar
Yorum Gönder