Vefânın Sükût Edemeyen Lisanı..



Sadâkat öyle bir cevherdir ki, zamânın cilâsı onu ne soluklaştırabilir, ne de eskitebilir. Kişi, bir gönüle, bir dâvâya yahut bir ahde sadâkat ile bağlanmışsa, artık onun duruşu rüzgârla savrulan yaprak misâli olmaz; kök salmış bir çınar gibi sâbit ve metin olur.

Sadâkat, her hâl ü kârda rü’yet olunan bir mefkûredir. Ne menfaat ile ölçülür, ne de zamân ile tükenir. O, fırtına koptuğunda gemiyi terk etmeyen kaptanın vakarında; yangın büyürken elini değil, canını uzatanın cesâretindedir. Sadık olan, her daim dimdik duran, hatırdan değil, hakikatten beslenen kimsedir.

Vefâ, dilde kaldıkça nâkıstır; sadâkat ise amelde kemâle erer. Gün olur, sevdâya mihnet düşer; gün olur, dostluk imtihâna çekilir. İşte o demde, sadâkatin kıymeti zuhûr eder. Yâr dâim göz önünde iken değil, hasretle anıldığında sadık kalmak marifettir. Söz verip de dönmemek, sevip de vazgeçmemek, işte bu hâl adamı adam eyler.

Zamâne insanı, sadâkati zayıflık addeder; hâlbuki o, yüreğiyle sebat edenlerin nişânesidir. Kimi saltanat uğruna dostunu unutur, kimi bir tebessüm için gönlünü satar. Lâkin sadık olan, ne altınla kandırılır, ne de yalnızlıkla korkutulur.

Ey gönül, unutma: Sadâkat bir yük değil, bir şereftir. Taşımak herkese nâsip olmaz...

Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

İLK HEYECAN DENEBİLİR Mİ

Bir Emanet Gibi...

Bir Zerre Tefekkür..💌

Hâmuşân..

Kandan Put Yapanlar