Bir İç Dökümü...

Her ne yana bakarsam bakayım, gözüm hep aynı manzaraya çarpar: Maske-içre simalar, kelâmında riya, tebessümünde sahte bir cilve taşıyan insanlar... Gönülden değil, alışkanlıktan yahut mecburiyetten gülümseyen dudaklar... Ve işte, hakikatin kaybolduğu bir devrin tam ortasındayız.

Her kişi bir yalanın gölgesinde yaşıyor sanki. “İyiyim” derken ruhu paramparça, “Umurumda değil” derken içten içe yanan bir yürek... Hülasa, her söz bir suret, her niyetin üstü bir cilâ... Kalplerde ne varsa saklanır olmuş, diller yalnızca rızaya uygun düşeni fısıldar olmuş.

Samimiyet mi? O da bir nevi gösteriye dönmüş. İnsanlar “samimîyim” dedikçe daha da yabancılaşıyor kendilerine. Birbirine içtenmiş gibi tebessüm eden nice kişi, ardında en büyük kırgınlıkları, rekabeti ve gizli hesapları taşımakta. Hakikat, bugün yerini en çok rağbet gören yalana terk etti.

İçimi bir garip keder sarar vakit zaman. Kendime sorarım: “Ben de mi onlardan oldum? Ben de mi sustum hakikati, sırf uyum sağlayayım diye?” Zira insan, bazen kendine bile yalan söyler. “Unuttum” der, hâlbuki her hatıra zihninde bir yara gibi durur. “Umursamıyorum” der, fakat en çok o meselenin uykusunu böldüğünü bilir.

İşte tam da bu yüzden, sükûtu seçiyorum artık. Zira kelâmlar kirlendiğinde, sessizlik belki de en hayırlı çığlıktır. İçimi dinlemek istiyorum; çünkü dışarıdaki gürültü hakikati boğuyor. Dışarısı ne kadar aldatıcıysa, iç âlemim o kadar sahih. Ve ben, artık içimdeki hakikate ihanet etmek istemem.

Zor bir yoldur bu; samimi kalmak, dürüst yaşamak, içinden geldiği gibi var olmak… Lâkin ben, bin yalan arasında bir hakikatin sesi olmayı yeğlerim. Ne kadar yalnızlaştırsa da, bu yolda yürümek ruhumu hafifletiyor.

Çünkü en büyük yalan, insanın kendi vicdanına söylediğidir. Ve ben o yalanın izine bile varmak istemem...

Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

İLK HEYECAN DENEBİLİR Mİ

Bir Zerre Tefekkür..💌

Bir Emanet Gibi...

Hâmuşân..

Vefânın Sükût Edemeyen Lisanı..

Kandan Put Yapanlar