Farkındalık, basîret sahibi olmanın ilk merhalesidir. Ki insan, ne vakit nefsin gürültüsünden tecerrüd edip sükûnetin lisanını işitir, işte o demde hakikatin kapısı aralanır. Varlık âlemi, vuslatla dolar; gönül, inkisarından sıyrılır ve huzurun rengine boyanır. Her an, bir hikmet ile müzeyyen; her hâl, bir imtihan ile meşbû’dur. Lakin gaflet perdesiyle örtülmüş göz, ne hikmeti görebilir ne de nimeti idrak edebilir. Farkında olmak, Hakk’ın lütfuna mazhar olmanın en nâzenin yoludur. Ki bir zerre tefekkür, bin rekât nafile ibadete bedeldir, derler arifler. Şükür, sadece lisân ile olmaz; kalbin secdeye varmasıdır asıl olan. Mevcûdatın her nefesi bir hamd, her varlığı bir delildir. Dağların sükûtu, kuşların nağmeleri, rüzgârın ninnîsi... hepsi birer tesbîh, birer şükürdür aslında. Ey gönül! Şikâyet ile perîşân olma. Her mihnet, içinde bir rahmet taşır. Her dert, sana döndüğün yolu gösterir. Fark ettiğinde, hamd ettiğinde, yalnız olmadığını idrak edersin. Zira Mevlâ, kulunun kalbinden geçen ...
Yorumlar
Yorum Gönder