Zamanın hengâmesiyle şekil değiştirse de, hakîkî mânâsından taviz vermeyen nâzenin bir ziynet misâlidir tesettür… O, yalnızca bir libâs değil; vakarın, edebin, haya ve izzetin lisân-ı hâlidir. Tesettür, kadîmden beri hem kalbi hem bedeni bir örtüye bürür; nazarı kendinden çevirir, gönlü Mevlâ’ya yöneltir. Bugün dahi bu asîl örtünüş, modern çağın fırtınalarına rağmen dimdik ayakta… Zîrâ tesettür, nefsin hoyratlığını terbiye eder, fânî güzelliklerin ötesinde bir duruluk arz eder. Tesettürlü bir hanımın yürüyüşünde, gözlerini yere indirişinde, konuşurken ölçüsünde öyle bir zarâfet vardır ki; insan farkına varmadan gönlünde bir serinlik hisseder.Şimdilerde kimi zaman modaya kurban edilse de, sâde ve rûhânî tesettür anlayışı hâlâ bâkîdir. Renklerin sadeliğinde, kumaşın dökümlü hâlinde, kalbin huzurunu gözeten bir incelik yatar. Her adımda, "Ben nefsime değil, Rabbime aitim" dercesine bir eda taşır. Ey hanım! Bil ki, tesettür senin boynuna bir zincir değil, başına konmuş taçtır. O ...