Kayıtlar

Kandan Put Yapanlar

İnsan, çamurla nefes arasındaki sırdır. Ne toprak tam anlamıyla onu tutar, ne de gök tastamam kabul eder. Fakat ne zaman ki kendi çehresini aynada aramaktan vazgeçip, başkasının yüzünü baltayla oymaya kalkar, işte o vakit insan olmaktan çıkar, suret olur, heykel olur; kandan put yapar. Irkçılık… Bir akıl tutulması değil bu; bir vicdan iflası, bir ruh intiharı. Bir damla kanda bin yalan arayanların, aynı çamurdan yaratılmış kardeşlerine cellatlık taslaması. Ey ırkçılıkla yücelen aldanmış zihin! Senin kudret sandığın şey, mezar taşına kazınacak bir isimden öte değil. İnsanı, et renginden üstün bilen anlayış; kalbin rengini hiç mi düşünmedi? Biz ki bir anne duasının gölgesinde büyümüş milletiz. Biz ki bağrında Yunus’u, Mevlânâ’yı, Hacı Bektaş’ı barındırmış, taşla geleni gül ile karşılamış bir medeniyetin çocuklarıyız. Sen hangi cehennemden doğurdun bu ayrılığı? Irkçılık; merhametin boğazlandığı, adaletin kelepçelendiği yerdir. Orada fikir değil, kin konuşur. Orada insan değil, kabile yaşa...
"Hayat işte" Hayatın anlaşılmazlığını, insanın kavrayış sınırlarını aştığı zaman yaşanan teslimiyet duygusunu anlatan bu söz, aslında hayatın ne olduğunun en güzel tanımı değil mi..? Derin bir iç çekiş,ve kısa bir duraklama.. Hayat işte...

Biraz İçsel

Bazen her şeyden çekilir gibiydi. Ne darılır, ne küser, ne de bir şey talep ederdi. Sanki dünya, omuzlarından kayıp gitsin diye azıcık eğilmişti… Ama o hâl, yılgınlıktan değil; yorulmuş bir kalbin tevekkül hâliydi.Kimi zaman sabah ezanıyla uyanır, yastığından değil, gafletinden doğrulurdu. Bazen bir duada kendini bulur, bazen bir ayetin kenarına kalbini bırakırdı. Çünkü biliyordu: Her arayış, aslında Allah'a duyulan özlemin farklı bir dilde ifadesiydi. Kimseye anlatmazdı hâlini. Çünkü artık insanın duymasından çok, Allah’ın bilmesi yeterdi. Kalbiyle konuşurdu; gözyaşıyla dua eder, sabırla susardı.

Ey zamân, ne kadar dönersen dön; benim rûhumun kıblesi, çoktan eski bir yatsı ezânında sabitlenmişdir.

Bir Emanet Gibi...

Zaman, artık eskisi gibi akmıyor. Eskiden bir ırmak idi; derinden çağlar, içini arındırırdı insanın. Şimdi ise gürültülü bir sel misali, ne önüne kattığını bilir ne de ardında ne bıraktığını. Bu çağ… ne hazin ki ruhu incitiyor, kalbi köreltiyor. Ve ben diyorum ki: En büyük mesele, bu çağın içinden temiz çıkabilmektir. İnsan, evvel zamanlarda kalbini pusula kılar, gönlünün izinden yürürdü. Lâkin şimdi akıl çok, hikmet az. Ses çok, sükût yok. Kalabalık çok, yoldaşlık yok. Herkes bir yerlere yetişmekte, amma kimse kendine varamamaktadır. Nefis, her köşe başında bir pusu kurmuş; insan, kendinden bihaber geçip gitmektedir ömrün içinden. Şimdi sorarım kendime, "Temiz çıkmak" ne demektir bu hengâmeden? Belki de kalbinin sesini bastıran gürültüye rağmen susmamak demektir. Belki de el uzatıldığında yüreğini çekip almamak. Harama göz dikmemek, zulme göz yummamak. Kalbini zırh kılmak nefsin oklarına karşı. Temiz kalmak… yani kirletmemek vicdanı menfaat uğruna. Herkesin kendine döndüğü b...

Tesettür-i Nisvân: İffet ve Hicâbın Lisan-ı Hâli

Zamanın hengâmesiyle şekil değiştirse de, hakîkî mânâsından taviz vermeyen nâzenin bir ziynet misâlidir tesettür… O, yalnızca bir libâs değil; vakarın, edebin, haya ve izzetin lisân-ı hâlidir. Tesettür, kadîmden beri hem kalbi hem bedeni bir örtüye bürür; nazarı kendinden çevirir, gönlü Mevlâ’ya yöneltir. Bugün dahi bu asîl örtünüş, modern çağın fırtınalarına rağmen dimdik ayakta… Zîrâ tesettür, nefsin hoyratlığını terbiye eder, fânî güzelliklerin ötesinde bir duruluk arz eder. Tesettürlü bir hanımın yürüyüşünde, gözlerini yere indirişinde, konuşurken ölçüsünde öyle bir zarâfet vardır ki; insan farkına varmadan gönlünde bir serinlik hisseder.Şimdilerde kimi zaman modaya kurban edilse de, sâde ve rûhânî tesettür anlayışı hâlâ bâkîdir. Renklerin sadeliğinde, kumaşın dökümlü hâlinde, kalbin huzurunu gözeten bir incelik yatar. Her adımda, "Ben nefsime değil, Rabbime aitim" dercesine bir eda taşır. Ey hanım! Bil ki, tesettür senin boynuna bir zincir değil, başına konmuş taçtır. O ...
Kalbim, bir gülistandır ki her köşesi aşkla bezenmiş, her kıvrımı bir kuşun nağmesine mecra olmuştur. Ne vakit gözlerim göğe değse, ne vakit bir çocuk gülümsese, içimde binbir çiçek birden uyanır. İşte o an bilirim: Rabbim, sevdayı kalbime renk renk serpmiştir.
Bugün uzun süre pencerenin önünde durdu. Hiçbir şey söylemedi. Yalnızca dışarıyı izledi. Kuşların geçip gittiği gökyüzüne öyle dikkatle baktı ki, bir an, zamanın onun için durduğunu sandım. Belki de durdu. Bazı insanlar zamanı bükebiliyor.
Oysa bazı insanlar sadece hissedilir Çözülmeden, anlaşılmadan. Sessizce...
Bugünün özgürlük anlayışı, giyinmeyi bireysel bir başkaldırıya çevirdi. “Kime ne, istersem öyle giyinirim” deniyor ama unutulan bir şey var: Toplum dediğimiz şey sadece “ben”lerden ibaret değil, “biz”le anlam kazanır. Toplumun ortak değerlerine saygı gösterilmediği sürece, bu özgürlük değil, düpedüz başıbozukluktur. Hele ki bu anlayış, genç yaşta bireylere dayatıldığında, sadece görgüsüzlük değil, aynı zamanda yönsüzlük de ortaya çıkıyor. Sonuç olarak, günümüzün özgürlük anlayışı,büyük bir yozlaşmaya neden oluyor.Özgürlük, kişinin hem kendine hem de topluma karşı sorumluluk taşıdığı bir alandır. Giyinme adabı da bu sorumluluğun en görünür halidir. Bu yüzden özgürlük adına her şey mubah değildir. Unutulmamalıdır ki, özgürlük saygıyla başlar.
İyi şeyler oluyorsa yeryüzünün herhangi bir yerinde,orda harekete geçen bir insanın izine rastlanır..
Konuşurken eline koz değilde, kalbine sır verebildiğim biri..
Biraz durup dinlenmek niyetindeyim. Sessizliğe sarılıp yorgunluğumu çözmek istiyorum. Belki sonra, tekrar yürürüm...

🍂

Bazen öylece dururdu… Sanki dünya onun etrafında sessizce geçip giderken, o hiçbir şeye meyletmezdi. Zâhirde umursamaz görünse de, bâtınında nice fırtınalarla baş başaydı. Ne bir şikâyet işitilirdi dudaklarından, ne de gözyaşı dökerdi alelâde… Zira o, kalbini kendi içinde gömmeye alışmıştı. İçinde kırılan her şeyin sesini, dışına taşırmamak için yeminli gibiydi...
Sükûnetle kabullendiğim, sabırla yürüdüğüm, kabuk olmuş duaların beni sakladığı bir gelecek. Belki adını bile koyamadığım şeyler olacak orada, ama biliyorum: içimde ne varsa, hepsi zamanla dua oldu… ve sonra dua olmaktan çıkıp ben oldular.

🇵🇸

Gazze sadece bir coğrafya değildir; Gazze, insan onurunun, direnişin ve kararlılığın adıdır.

Bir İç Dökümü...

Her ne yana bakarsam bakayım, gözüm hep aynı manzaraya çarpar: Maske-içre simalar, kelâmında riya, tebessümünde sahte bir cilve taşıyan insanlar... Gönülden değil, alışkanlıktan yahut mecburiyetten gülümseyen dudaklar... Ve işte, hakikatin kaybolduğu bir devrin tam ortasındayız. Her kişi bir yalanın gölgesinde yaşıyor sanki. “İyiyim” derken ruhu paramparça, “Umurumda değil” derken içten içe yanan bir yürek... Hülasa, her söz bir suret, her niyetin üstü bir cilâ... Kalplerde ne varsa saklanır olmuş, diller yalnızca rızaya uygun düşeni fısıldar olmuş. Samimiyet mi? O da bir nevi gösteriye dönmüş. İnsanlar “samimîyim” dedikçe daha da yabancılaşıyor kendilerine. Birbirine içtenmiş gibi tebessüm eden nice kişi, ardında en büyük kırgınlıkları, rekabeti ve gizli hesapları taşımakta. Hakikat, bugün yerini en çok rağbet gören yalana terk etti. İçimi bir garip keder sarar vakit zaman. Kendime sorarım: “Ben de mi onlardan oldum? Ben de mi sustum hakikati, sırf uyum sağlayayım diye?” Zira insan, b...
Gerçek özgürlük, yerine göre davranabilmeyi bilmektir. Nerede neyin uygun olduğunu gözetmeden yapılan seçimler özgürlük değil, sosyal körlüktür
Belki bir çiçeğin kuruyan yaprağı gibi: dokunmasan da oradadır, ruhuna tanıdıktır.

Bir Davam Olmalı..🇵🇸

Bazen düşünmekten uyuyamıyorum. Öyle ki elimden geleni yaptığım halde hala bir şeyler eksik gibi hissediyorum"Bu kadar olmamalı" diyorum kendime "bu kadarla sınırlı olamazsın"..Sizi bilmem ama bana yetmiyor yaptıklarım, yapılanlar.. Ben bu satırları kaleme alırken, gözlerimin önünde bir çocuk belirir: ayağında ayakkabısı yok, ama gözlerinde yıldızlar var. Bilirim ki, o yıldızlar bize düşen sorumluluğu hatırlatır. O yıldızlar der ki: “Ey insan! Bizi unutma, zira unutan insanlığını yitirir.” Şunu bilirim ve yüreğime nakşederim: Zulmün hükmü geçicidir, lâkin adaletin ve sabrın hükmü bâkîdir. Ve bir gün… Evet, bir gün Gazze yeniden şenlenecek. Çocuklar sokaklarda gülüşecek, analar evlâtlarına korkusuz sarılacak. O vakte dek... Biz susmayacağız. Biz unutmayacağız. Biz Gazze’nin yanında, dimdik duracağız.🤲🏻🇵🇸

Bir Gönül Duâsı🇵🇸

Yâ Rabbel âlemîn, Gönüllerimizi senin rahmetinle serinlet. Gazze-i mazlûmeye nusretini indir. Evinden olmuş garîb kullarını rahmetinle sar. Korkuyu al, yerine sekînet indir. Yetimi kucaksız bırakma, anneyi evlatsız, babayı çaresiz etme. Yâ Kahhâr, yâ Adl, Zulme karşı senin adaletine sığınıyoruz. Suskun diller dile gelsin, uykuda olan kalbler uyanışla titresin. Bâtılı bâtıl bilip terk edenlerden, hakkı hak bilip sarılanlardan eyle bizleri. Yâ Latîf, yâ Vedûd, Kardeşliğimizi sahih, duâmızı derin kıl. Gazze’nin üzerine rahmet yağdır, yetimlerini meleklerin kanadında taşı, ve her zulumün sonunda bir fetih müjdele. Bayramı bayram eyle Gazze’ye. O’nun hakkını, lâyık olduğu izzeti sen ver. Âmîn🤲🏻🇵🇸

Şiirimsi..

Ey gönlümün nâ-ma’rûf misâfiri, her duâya ism-i meçhûlunla başlarım. Bilmezsin, lâkin ben seni gizli bir secdede bir ömrün murâdı gibi saklarım...

Ey gecenin en nihayetinde duran kudretli sükût, Ey yıldızları bile susturan mahrem karanlık, Beni benle baş başa koyan yegâne vakit, İçimdeki bu tarifsiz özlemi nereye koyayım?
Kalbin konuştuğu, nefsin sustuğu vakitlerde..Bir sabah ezanında, toprağın kokusunda bazen de kimsenin bilmediği bir duanın kabul oluşunda..
Tevekkül ne diye sorsanız, en yorgun anında başını kaderin omzuna yaslamaktır derim.. Bilirim ki her gecenin ardı sabah, her sabrın ucunda bir lütuf gizlidir. Ve bazen hiçbir şey değişmese dahi, sen değişirsin.
Ne vakit bugünün sert rüzgârlarında yorulsam, mazinin latif rüzgârına sığınırım..Herkes bilmez belki; Orası, kalbin sabırla andığı bir sükûn limanıdır...
Ben gösterişli amellerin değil, gizli sevdaların insanı olmak istiyorum. Bir tesbih tanesi gibi sabırla, bir secde gibi sessizce… İstemem insanların övgüsünü, gözlerinin takdirini. Kalbimle hatırlanmak istiyorum; saf, temiz ve yalnızca Sana ait bir sevdayla.. Gösterişsiz, sessiz, samimi… Sen bil, o yeter bana..
Tüm duygular yaşanıp bittiğinde, öfke yetersiz kaldığında, içini parçalayan şiddetli bir his gelip kurulur.. Yalın,derin ve dehşetli bir üzgünlüktür bu..Bitirilen insanlığa, canileşen insana dair, dibi görünmeyen bir üzgünlük...
Dünyanın aldatıcı seyrinde kaybolmak değil muradım. Ben özümde seni arayan bir münzeviyim...
Bilirim, ben noksanım… Lâkin senin lutfun, benim eksikliğime kefildir. Her seherde gözyaşı dökenler, Yârini sevenler değil midir?
Ne garîb zamândayız ki, sâatlerin tik-takı dahî kalbin ritmine yabancı…
Peki her geçmiş, güzel anılarla doldurduğumuz bir fotoğraf albümünden mi ibarettir...?

Sükûtun Gölgesinde Buldum Kendimi..

Ben ki aşkın pervânesi, gönlün seyrânîyim... Ne yandım şikâyet ettim, ne üşüdüm serzenişle, Zîrâ bildim ki her hâl, Hakk’ın bir nazarıdır. Göründüğü gam, özünde devâdır. Nice gece, gözüm göğe kilitli, Sükûtun ipeğiyle sarındım. Bir nida beklemedim semâdan, Zira bilirim, Rabbim sessizlikle konuşur. Dünyânın gürültüsü sustuğunda, Kalbimde bir ince hikmet işitirim: “Ey cân, tevekkülde sır, sabırda nur gizlidir.” Her kırılış, bir uyanıştır; Her bekleyiş, vuslata bir adımdır. Şikâyetim yok, Zîrâ kalbim hâlinden razı. Giden gitsin, kalan Hakk’tan ise bâkîdir. Ben, varlığı eşyada değil, Bir tebessümde, bir duâda, bir secdede bulurum. Şimdi susarım, Zira sükût, kelâmdan üstündür bazen. Dilim susar, kalbim zikreder: “Yâ Sabûr, Yâ Vedûd, Yâ Hû…”
“Ey gece… Sana söylenen, fecre varmaz. Zîrâ sen, gönlümün mahremisin.”